|
1 Kasım
1922'de saltanatın kaldırılması ile, Sultan-Halife gibi, çifte görevi
olan Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları, devlet yetkileri
alınmıştı. Eski Osmanlı hükümdarına sadece, dini başkanlık yetkiler
tanınmıştı. Hükümet, TBMM'nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi'den,
sadece Müslümanların Halifesi ünvanını kullanmasını, gösterişli hareketlerde
bulunmamasını istemişti. Abdülmecid, halife seçildikten sonra kendisine
verilen talimata aykırı olarak, "Halife-i Müslimin" ünvanından
başka sıfat ve ünvanlar taşıyarak, Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına
çıkmıştır.
Bazı politikacılar ise; "Hilafet aynı hükümettir, hilafetin hukuk
ve görevini iptal etmek hiç kimsenin hiç bir meclisin elinde değildir"
diyerek, Halife'yi, Padişah gibi yaşatmak istiyorlardı. Bu durum halifelik
kurumu hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu. Fakat Gazi
Mustafa Kemal Paşa'yı halifeliğin kaldırılması için zorlayan önemli
sebep, Halife mevcut oldukça Türkiye'de yapılması zorunlu olan sosyal
ve laik karakterdeki devrimlerin yapılamayacağı idi.
3 Mart 1924 tarihli, "Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmaniye'nin
Türkiye Cumhuriyeti memalik-i hariciyesine çıkarılmasına dair kanun"la
hilafet kaldırılmıştır. Böylece, yeni Türkiye önemli bir adım daha atmıştır.
Hilafetin kaldırılmasının Türkiye'de ve dünyada geniş yankıları olmuştur.
Hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924 günü, bir diğer kanunla da Şer'iye
ve Evkaf Vekaleti (Bakanlığı) kaldırılmıştır. Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin
kaldırılması sonucu, bu vekalet tarafından yönetilen okullar ve medreseler
de kaldırılmıştır. Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekaleti
de kaldırıldı. Böylece ordu siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu.
Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti.
|
|